Uzun geceler, kısa gündüzler zamanında bir defter daha kaybettik.

İçinde hatıralarımız, hayatımız bütün bir hafızamız vardı. Dört kurşun, dört mevsimi vurdu, mahkum olduk kuraklığa.

19 Ocak 2007’de İstanbul’da Hrant Dink katledildi. Gazeteciydi, yazardı, insandı. Bu topraklarda, “bu topraklarda” diye başlayan bir hikaye yazılacaksa onun kalemine ihtiyacımız vardı.

Şimdi o hikaye hep eksik, hep yarım, hep yaralı kalacak.

“Kendi kimliğini ötekinin varlığına göre konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yaşatman için sana bir düşman gerekiyorsa, senin kimliğin hastalıklıdır” diyordu…

Hrant Dink

Bize öğretilen düşmanlıkların, kavgaların, kinlerin prangasından ayaklarımızı kurtarmamız için kalemini bir anahtar gibi kullanmaya çalışıyordu.

Yazmanın, düşünmenin ve anlamaya çalışmanın ne kadar tehlikeli bir iş olduğunu herkesten iyi biliyordu. Çünkü biricik memleketi ona ve onun gibi olanlara defalarca bunu bildirmişti.

Kendi yerinde kendi yurdunda yabancı, öteki, istenmeyen, sakıncalı bir insan olarak görülmek ve bütün bu karanlığa rağmen aydınlığa bir şans vermek için durmak ve düşünmek… Yaptığı sadece buydu. Düşünmek ve düşünmeye teşvik etmek.

Bu kadarına bile tahammül edilemez bir kangrene tutulmuştu Türkiye. Katillerin kahraman pozları verdiği, masumların katledildiği bir karanlıktaydık.

Ve o gece hiç bitmedi.

Kötülere korku, iyilere güven vermesi gereken adalet tedavülden tamamen kalktı.

Hrant’ın altı delik ayakkabısının ağırlığı paramparça etti, ayarı bozuk teraziyi. O gün sarılmayan yara ve sorulmayan hesap ülkenin üzerindeki karabasanı büyüttü. Renklerimiz, seslerimiz, heveslerimiz gasp edildi.

Bütün ülkenin gözü önünde tehdit edilen, hedef gösterilen ve katledilen Hrant Dink’in son nefesi hala Halaskargazi Caddesinde… Cinayetin milyonlarca görgü tanığı vardı. Hepimiz oradaydık, hepimize doğrultuldu o silah, hepimiz vurulduk. Farkındayız veya değiliz ama hepimiz Hrant’tık, hepimiz Ermeni’ydik o gün.

Şimdi Hrant öldü, biz ağır yaralıyız.

Şimdi her masumun sırtına saplanan hançerde Hrant’ın kurumamış kanı duruyor. Ve daha da keskinleşiyor, daha da zehirleniyor daha da hainleşiyor.

Hrant Dink, varlığıyla anlatamadığını yokluğuyla anlatabilir belki. Ama bunun için biraz durmaya, biraz düşünmeye ve mutlaka hatırlamaya ihtiyacımız var.

Kötülüğü yenmek için, iyileri hatırlayın.